AA19 | Kaldığımız Yerden
19. sayıda sizlerle mutluluk üzerine ufak bir sohbet etmek istedim.
Mutlu olmayı biliyor musunuz?
Bir insan nasıl mutlu olur, kendini nasıl mutlu tutar, mutluluktan nasıl beslenir, mutlulukla yaşamayı nasıl öğrenir hiç kafa yordunuz mu?
“insan oğlunun düşünmek denen hakiki işten kaçmamak için yapmayacağı şey yoktur” demişler ya, biz de ne yazık ki durup bu tür konular üzerine 5-10 dakika bile olsa düşünmekten aciziz.
Çoğu insanın düşüncelerinin (!) yüzde 90’ı boş, gereksiz ve tekrarlanan konular. Üstelik bu tarz “boş düşünüşler”, kişiyi olumsuz etkiler, zararlıdır.
Bu kesintisiz istem dışı sürekli düşünme aslında bir bağımlılıktır. Bir şeye ‘bağımlı’ olduğunuzda, artık siz onun karşısında güçsüz düşersiniz, onu bırakma seçimine ve gücüne sahip olamazsınız, kontrol ondadır.
Bağımlı olduğunuz her ne ise, o sizden daha güçlü görünür.
O bağımlılık ayrıca size sahte bir haz duygusu verir ancak her defasında bu haz, ne yazık ki acıya doğru dönüşür.
İşte “bomboş düşünme” dediğimiz zaman tüketme de bir bağımlılıktır çünkü kafanızın ve psikolojinizin bu “boşluk” hissiyatına ihtiyacı vardır. Öyle bomboş zaman doldurmak hoşunuza gider, size haz verir.
Ne psikolojiniz, ne vücudunuz, ne beyniniz “mutlu olmak, eğlenmek, gülmek, üretmek” gibi efor gerektiren işlerle ilgilenmek ister. Çünkü bunlara ayıracağınız zaman ciddi bir düşünsel faaliyettir.
Arthur Schopenhauer şöyle diyor:
“Nasıl ki en mutlu ülke az ya da çok, ithalat yapması gerekmeyen ülke ise, iç zenginliği kendine yeten ve eğlenmek için dışarıdan az ya da çok bir şeye ihtiyaç duymayan insan da en mutlu insandır. Dışarıdan alınan pahalıdır, bağımlılık yapar, tehlike getirir, bıkkınlığa neden olur.”
Ve ekliyor,
“Normal insan, yaşamından haz alması bakımından, kendi dışındaki şeylere, mala mülke, mevkiye, karşı cinse ve çocuklara, arkadaşlara ve topluma muhtaçtır. Yaşamının mutluluğu bunlara dayanır. Bu yüzden, onları yitirdiğinde ya da onların kendisini aldattığını düşündüğünde yıkılır. Gerçek zenginlik sadece ruhun içsel zenginliğidir. Geri kalan ne varsa, kazançtan çok bela getirir.”
Benim için bir şey yapın, bu akşam 1 saat, tek başınıza, kimse olmadan, bir kağıt ve bir kalemle, ya da bir şeyler not alabileceğiniz bir bilgisayarla, internete bağlı olmadan, sadece kendi kedinize kalabileceğiniz şekilde, “mutluluğu” düşünün.
Mutluluk nedir, ona nasıl ulaşılabilir, siz neyden mutlu olursunuz ve nasıl mutlu kalırsınız.
Mutluluk üzerinde düşünülmesi gereken bir şey.
Mutlu olabilmek üzerinde çalışılması gereken bir şey.
Aklımın Akışı, kaldığı yerden
Aklımın Akışı’nın 19. sayısı olacak bu, eğer her şey planladığım gibi giderse.
Biraz daha yumuşak, biraz daha hafif, biraz daha kolay okunur bir halde planladım bu sayıyı.
Maksat, hem yumuşak bir geçiş sağlamak, hem de bu maili size gönderecek olan yeni “aracıya” aşina olmak.
Eğer ulaşırsa, bana “ulaştı” şeklinde yorum yapabilir misiniz? (aşağıdaki kırmızı buton sanırım bu işe yarayacak)
Aklımın Akışı’nın 20. sayısında çok daha kalabalık bir içerikle görüşmek üzere.
(ancak bu Cumartesi değil, bir sonraki Cumartesi, saat 10.00’da)
Hem mesajınız ulaştı hem de yorum bırak butonu sorunsuz çalışıyor. Platformla ilgili desteğe ihtiyacınız olursa elimden geldiğince destek olurum.
Mutluluk konusunda ise ruh halinin bulaşıcı olduğunu bilsek ve çevremizi buna göre adapte edebilsek çok daha huzurlu bir hayat sürebiliriz aslında. Televizyonda bağırmadan konuşamayanları izleyip, Twitter’da sürekli birbirine giydiren kişileri okuyunca sonuç pek olumlu olmuyor maalesef.
Ulaştı hocam, eline sağlık.