AA74 | Eğer Hayattaysak, Geri Kalan Her Şey Kolaydır.
Ne zaman başımıza kötü bir olay gelse, bu ilk oktur, ancak asıl bizi öldüren ok bu birinci ok değildir. Asıl bizi öldüren ok ikinci oktur ve bu ikinci ok da bizim bu olaya verdiğimiz tepkilerdir.
Sevgili arkadaşlar,
Aklımın Akışı bültenimin 74. sayısına hoş geldiniz.
Budizm’in The Second Arrow Problem dediği bir durum var, direkt olarak İkinci Ok Problemi şeklinde çevrilebilir sanıyorum.
Bunu ilk okuduğumda çok etkilenmiştim, bu sayıda bunu size aktarmayı bir görev bildim.
Budizm diyor ki, “dikkat edin, ne zaman başımıza kötü bir olay gelse, bu ilk oktur, ancak asıl bizi öldüren ok bu birinci ok değildir. Asıl bizi öldüren ok ikinci oktur ve bu ikinci ok da bizim bu olaya verdiğimiz negatif tepkilerdir”
Şimdi şöyle bir düşünün.
Hayatı yaşamaya başladığımızdan itibaren onlarca, yüzlerce ok yiyoruz değil mi?
Sevdiğimiz insanlar bizi reddediyor, iş hayatında mobbing yiyoruz, annemiz babamız bizi sevmeyebiliyor, başarımızı istemeyenlerin çeşitli tuzaklarına düşebiliyoruz, girdiğimiz mülakattan başarısızlıkla çıkıyoruz, sınavları geçemiyoruz, arkadaşlarımızın hastalıklarını haber alıyoruz hatta ve hatta sevdiklerimizi kaybediyoruz.
Bunlar hep kimsenin kaçamayacağı oklardır, değil mi?
Bu bülteni okuyan sen, var mı “bana hiç ok isabet etmedi” dediğin bir an?
Yoktur.
Çünkü hayatın kendisi zaten budur. Bazen oklarla vurulur, bazen çiçekler toplarsın.
Ancak asıl mevzu zaten bu ilk oklar değildir, diyor Budizm.
Çünkü dediğim gibi, o ilk ok mutlaka herkesi vuracak, ilk oktan hayatı boyunca kaçabilen olmamış, bu hayatı sorunsuz, sıkıntısız bitirebilen görülmemiş.
Eğer yaşamaya doğru bir adım atıyorsak, mutlaka aynı zamanda bir hedef tahtası oluyoruz. Oklar üzerimize düşüyor, kimisi sıyırıyor, kimisi vuruyor.
Ancak eğer bizi vuran okları düşünüp moral bozuyorsak, acı çekiyorsak, toparlanamıyorsak, işte ikinci oku da kendi kendimize atmış oluyoruz.
Yani aslında başımıza iki kötü şeyin gelmesini kendi kendimize sağlamış oluyoruz. Birincisi olayın kendisi, ikincisi bizim bu olaya verdiğimiz tepki.
İşte Budizm’in İkinci Ok Problemi dediği olay bu.
Peki, biz bu ikinci oku kendimiz bile isteye kendimize saplamaktan nasıl beri durabiliriz?
Sanıyorum, bunun önüne geçebilmek için varsayımlardan, beklentilerden, hayallerden bir tık uzaklaşmamız gerekiyor.
Eğer bu her zaman çok mümkün değilse, en azından işlerin olumsuz giden senaryolarını da sürekli ihtimal dahilinde, göz hizasında tutmak gerekiyor.
Daha iyi bir kariyer hedefliyoruz, ancak olmazsa hayatımız kararıyor. Harika bir döner yemek istiyoruz, ancak bulamazsak moralimiz bozuluyor. O insanla birlikte olmak istiyoruz, o bizi sevmiyor. Şu sınavı geçmek istiyoruz, başaramıyoruz.
Halbuki, belki de “hayırlısı budur”
Bazı soruların cevabı tahmin ettiğiniz gibi değildir, bazı sorular cevapsız kalmalıdır, bazı soruların cevabının belki biraz zamanı vardır.
Hayat kitabında Engin Gençtan şöyle diyor:
Cevapsız kalan bütün bu sorular beni rahatsız etmiyor, çünkü insanın ancak hazır olduğu cevaplara ulaşabildiğine inanıyorum.
Bizim tüm bu hikayeye gereken tüm önemi vermemiz ancak hikayenin içerisindeki yollara hakimiyetin tamamının hiçbir zaman bizde olmadığını da bilmemiz gerekir.
Yollara çok takılmadan, fazlaca hayal kurmadan, iyisi için uğraşarak ancak varsayımlarla kendimizi zehirlemeden, yani ikinci oku kendimize fırlatmadan yaşamamız gerekir.
Theodore Roosevelt’in güzel sözüyle bitireyim bülteni,
"Gözleriniz yıldızlarda olsun ama, ayaklarınız da yere bassın"
Merak etmeyin, eğer hayattaysak, geri kalan her şey kolaydır.
Kapatmadan, eskilerden bir efsane paylaşayım sizlerle. Badem ve Özlem Tekin birlikteliğinden çıkan bir şarkı, Kalpsiz.
Özeti; Kendine kışa da hazırla, yaz gelirse ne ala. Emeğine sağlık İbrahim Hoca...
Teşekkür ederim emekleriniz için