AA73 | Bizi En Çok Sevenler Bazen Değişmemizi En Zorlaştıran Kişilerdir.
"Oysa sizler yaysınız, çocuklarınız da o yaydan ileri atılmış oklardır."
Sevgili dostlar, Aklımın Akışı’nın yeni bölümüne hoş geldiniz.
Bu hafta çeşitli beyin fırtınaları yaparken, sevginin değişimin düşmanı olduğunu düşündüm. Tabi bu kulağa geldiği kadar kötü bir şey değil, ancak dikkate alınması gereken bir tarafı da var.
Ne demek istiyorum?
Sizi seven kişi genelde sizin değişim sonrası şekillenecek varlığınızın sizi şu anki konfor alanında çıkartacağını ve olası risklere açık hale getireceğini düşünür.
Sizi o kadar çok sever ki, yeni halinize evrilirken karşınıza çıkacak “şeytanlardan” sizi korumak ister.
Bunun en iyi yolunun şu anki en konforlu halinizi korumak olduğunu düşünürler.
Halbuki bu “şeytanlar” bizim gelişmemizin en önemli kaynaklarından biridir.
Biz yaşarken karşılaştığımız zorluklarla şekilleniriz, yeni işler, yeni kişiler, yeni yerler, yeni şehirler, yeni şirketler. Bunlara doğru ilerlerken karşılaştığımız yeni zorluklar bizi biz yapar.
Sevgi en basit haliyle sevilen şeyi sevildiği haliyle sonsuza dek koruma içgüdüsüdür. Ancak sevginin uzun süren versiyonu, sevilen kişinin kanatlarını da bağlar.
Bir çocuğu düşünün. İlk ayaklandığında sobanın onun ellerini yakabilecek bir şey olduğunu bilmez. Bunu bilen kişi annesidir. Ancak annesi, çocuk sobaya doğru her ilerlediğinde onu alır ve başka bir yere taşır. Tehlikeden uzaklaştırır.
Bunun sebebi annenin çocuğu ona gelecek zarardan koruma isteğidir.
Ancak çocuk senaryonun bu haliyle sobanın tehlikeli bir şey olduğunu ve çıplak elini yakabileceğini hiçbir zaman öğrenemez.
Böylece dolmak üzere veri bekleyen beyni, annesinin korumacı içgüdüsüyle bu bilgiden mahrum kalır.
“Ya böyle örnek mi olur?” demeyin, örnekler mevzuyu birebir karşılamak zorunda değil, ancak arkasındaki mantığı anlıyorsunuz değil mi?
Şu anki işinizde rahat rahat aldığınız maaşı gören anneniz, yeni bir iş arayıp kariyer yapmanızı istemez, çünkü şu anki düzeniniz garantiyken, yeni düzeniniz risklidir.
Akşam 6’da eve güvenli bir şekilde geldiğinizi gören erkek-kız arkadaşınız, 6’dan sonra saat 9’a kadar yeni bir lisan kursuna gidip yeni bir dil öğrenmenizi istemeyebilir, çünkü 6’ya kadar kafası rahatken, 6-9 arası yeni bir ortam, yeni insanlar ve yeni masraflar onun için size risktir.
Yani,
Sizi seven kişi sizi aşırı bir şekilde koruyucu olmak ister, onların aşırı koruması hem onları rahatlatır, hem sizi. Ancak oluşan bu konfor da sizi görünmez bir hapishaneye tıkar.
Bazen büyümek için, sevgiyle kurulmuş bu nazik hapishaneyi fark edip, minnetle ama cesurca gevşetmek gerekir. Seven kişiye bunu anlattığınızda o da bunu anlayacaktır, çünkü onun korumacılığı bir haset, bir kıskançlık, bir rekabet korumacılığı değil, bir şefkat korumacılığıdır.
Bu bülteni Halil Cibran’ın çocuklar hakkında söylediği ve bizim bu bültenin konusuyla indirekt de olsa bağlantılı bir metinle bitirelim istiyorum.
Halil Cibran çocuklar hakkında şöyle diyor:
Onlar sizin sayenizde geldiler ama sizden değiller. Ve sizinle olsalar bile size ait değiller. Sevginizi verebilirsiniz onlara ama düşüncelerinizi değil. Zira onların kendi fikirleri var. Onlar gibi olabilirsiniz ama onları kendinize benzetmeyin. Onları kendinize benzetmek onları geçmişte tutmaktır. Oysa sizler yaysınız, çocuklarınız da o yaydan ileri atılmış oklardır.
Bu bültende benden bu kadar, umarım hafta sonunuza ufak bir değer katabilmişimdir.
Bu bülteni de şu harika akustik cover ile bitirelim:
Üzülürüm yine, resmini görünce, maziye bakarak.
Vazgeçemem senden, bir ömür geçse böyle, ardından yalvararak.
harika bir yazı
iyiki varsınız