AA60 | Emeğiniz Ziyan Olmamıştır, Depolanmaktadır.
Duvarlara çarpmadan hedefe ulaşmanın en iyi yolu duvarlara çarpmaktır aslında, çünkü sana yol gösterecek haritayı da duvarlara çarpa çarpa çıkarıyorsun.
Biraz Sohbet:
Bazı cümlelerin sihirli bir hissi var.
İşte bu cümle de onlardan biri.
Emeğiniz ziyan olmamıştır, depolanmaktadır.
Herhalde insanın devam eden çabalarının insanı sonuca bir şekilde götürmesinin birikimli ilerleyişi daha güzel anlatılamazdı.
Bu cümle James Clear’in yazdığı Atomik Alışkanlıklar kitabından.
Kitap oldukça duyuldu, çok konuşuldu, belki hak ettiğinden bile daha fazla ilgi gördü ve sevildi, o yüzden bileni, tanıyanı, okuyanı çoktur.
Ben de onlardan biriyim.
Açıkçası, kitabı insanların bende yarattığı beklenti kadar sevmedim.
Ama okurken de altını çizdiğim bayağı bir cümle oldu. Şimdi notlarıma bakınca da, kitaptan ortalamanın üzerinde not aldığımı görüyorum.
Belli bir zaman sonra, herhangi bir kitabın benim için başarı kriteri bu oldu: o kitaptan “daha sonra döner bakarım” diye aldığım notların uzunluğu.
Hatta satır satır ölçer oldum.
Eğer bir kitaptan 10’un üzerinde madde notu almışsam, o kitabı başarılı buldum.
Ancak sonradan, bu “not alma” işinin sadece kişiye bir şeyler öğreten kitaplarda yoğun olduğunu, halbuki roman gibi, öykü gibi, deneme gibi metinler insanı çok etkilese de, bir hikaye anlatımı olduğu için not alınacak çok şey olmadığı, ama bunun da bu metnin kötü olduğu anlamına gelmediğini fark ettim.
Mesela, Kinyas ve Kayra harika bir kitap. Ancak ondan aldığım notlar az, çünkü tüm hikaye bir şekilde, hayatın olağan kelimeleriyle anlatılıyor.
Anlatım harika, hikaye harika ama okurken “yeni” bir şeyler öğrenmiyorsunuz. Eski bilgilerle, iyi yazılmış yeni bir hikaye okumuş oluyorsunuz.
Dolayısıyla, kitapların kalitesini aldığım notlarla ölçmeyi bıraktım :)
Her neyse, ne diyordum?
Emeğiniz ziyan olmamıştır, depolanmaktadır.
Kitabın bu cümlesi, muhtemelen kitabın en önemli cümlesi.
Hani, merdivenin sonunu görmemene rağmen o ilk basamağı çıkmak önemli bir motivasyondur ya, hatta uzun bir süre merdivenin sonunu görmeden basamak basamak çıkmak zorundasındır.
Bazen yorulur, geri dönmeyi düşünür, vazgeçer gibi olursun.
Sonra yine devam edersin, bir süre daha ilerlersin.
Bunlar böyle birike birike seni ulaşmak istediğin yere doğru götürür, ancak çoğu zaman varacağın yeri ona çok yakınken ancak görebilirsin.
Eğer bu yolculuk sırasında “varacağım yeri göremiyorum, bu çaba anlamsız” deseydin, geri dönecek ve belki de oraya hiç ulaşamayacaktın.
Yani toprak altında sen görmeden büyüyen o tohum belki de toprağın üstüne hiç çıkmayacaktı.
Bu tohum hikayesini bilirsiniz, tohum toprağı çatlatana ve kendini gösterene kadar, görünmez şekilde toprağın tam içinde büyür, gelişir ve kendini hazırlar.
Toprağı deldiğinde ise hızla serpilir ve kendini bulur.
Hatta bununla ilgili çok güzel bir cümle vardır, şöyle derler:
"Etrafın karanlık diye illa bir toprağa gömüldün sanma, belki de bir toprağa ekildin."
İşte, bu motivasyonla yaptığımız her şey, attığımız her adım, katma değerli her iş ileride olacağımız kişi ve varacağımız yer için depolanıyor. Tecrübe birikimli bir şey, her küçük şey kümülatif olarak toplanıyor.
Daha önce yaptığın hatalardan aldığın dersler yeni hatalar yapmanı engelliyor, daha önce düşüp kendini yaraladığın çukuru artık görebilir hale geliyorsun, daha önce uçtuğun uçurumdan tekrar uçmamak için yolunu değiştiriyorsun.
Varacağın noktaya duvarlara hiç çarpmadan gitmek istiyorsun belki ama bunun mümkün olmadığını anlamak zorunda kalıyorsun.
Duvarlara çarpmadan hedefe ulaşmanın en iyi yolu duvarlara çarpmaktır aslında, çünkü sana yol gösterecek haritayı da duvarlara çarpa çarpa çıkarıyorsun.
“Bak burada duvar var, bir daha çarpma” diye notunu aldığın hiçbir duvara tekrar çarpmazsın.
O yüzden, duvarlara çarpmaya devam edip, emeğini depolaman, tecrübeni biriktirmen, çukurları doldurman, yoldaki taşları temizlemen gerekir.
O yüzden her Allahın günü iyi veya kötü bir şeyler yapmak değerlidir çünkü neyin yapılmaması gerektiğini yine ve ancak bir şeyleri yaparak öğrenir insan.
O zaman, şu bizim efsane sloganımızla bitireyim bu yazımı:
Mücadeleye devam.
Biraz Müzik:
Geçtiğimiz yolları arıyor gözüm yine,
Sanırım şehir uzakta kalıyor, sanırım şehir uzakta kalıyor.
Ellerimi uzatsam tutmak isterim günü,
Ama güneş her gece tepemde doğuyor, ama güneş her gece tepemde doğuyor
Biraz Film:
Bu sefer film değil, FluTV’nin güzel bir konseptinin, güzel bir videosunu önereceğim size.
Networking: Kabile Kurmak
Sevdiğim insan Erdal Uzunoğlu’nun su gibi akan bir sohbeti.
Zamanınızı ayırın, detay verip bu kaliteyi bozmayayım :)
Biraz Kitap:
Yine bu sefer kitap değil, bir blog yazısı önereceğim sizlere. Yazı size şöyle soruyor: “kendi gerçek değerinizi küçümsüyor olabilir misiniz?”
Güzel ve soft bir girişten sonra, kişinin kendi kendisinin değerini neden daha düşük görebileceğini ve bunun çözümlerini sunuyor.
Bir okuyun, artık İngilizce dert de değil, çeviri işi çok gelişti malum :)
Okumak için tıklayın.
Biraz Ben:
Bu hafta benden yeni bir haber yok, düşe kalka ilerliyorum, her gün ama büyük ama küçük bir adım atmaya çalışıyorum.
Tüm destekleriniz için teşekkür ederim.
Sizden iki şey isteyeceğim.
Bu bülteni bugün, şimdi, en az 3 farklı arkadaşınıza, aile üyenize, iş arkadaşınıza mail yoluyla iletebilir misiniz? Hem onlar yararlanır, hem de ben yeni aboneler kazanırım.
Yorumlarınız beni mutlu ediyor, üşenmezseniz fikirlerinizi aşağıdaki butona basarak benimle paylaşabilir misiniz?
Sonraki bültende görüşmek üzere, sevgiler.
Sizin yazılarınız insanı düşünmeye kendini,çevresini,hayatını sorgulamaya itiyor. bu haftada aynı bu formatta bir aklımın akışı olmuş. emeğinize sağlık çok teşekkürler :)
Hocam haftalık yayınladığınız bültenler için elinize sağlık. Haftasonları zaten koşuşturmamıza ara vermişken düşünmek için güzel bir girdi yaratıyor. Konu seçiminiz de her seferinde başarılı. Farklı perspektifleri veya farkında olup koşturmacadan unuttuğumuz şeyleri göz önüne getirmek iyi hissettiriyor. Devamını bekliyor olacağız. Emeğinize sağlık :)