AA46 | İnsan Yazarak İyileşebilir mi?
Dışavurumcu yazma (expressive writing) mevzusu ve bunun mental sağlığınıza olan olumlu etkileri hakkında bir bülten.
Biraz Sohbet:
Eskiden ruh dediğimiz şey bir sağlığa muhtaç mı değildi, yoksa ruh sağlığı ihtiyacı hep vardı da, 20. ve 21. yüzyılın getirdiği konforla birlikte ancak mı onunla ilgilenebildik?
Yaşamı boyunca 4-5 tane savaş görmüş bir Albay’ın ruh sağlığı neden bakıma muhtaç değildi, ya da ruh, kendini çetin şartlara adapte edebiliyor da, bakıma pek ihtiyacı mı kalmıyordu?
Ya da şöyle sorayım,
Ortaya çıkan çoğu kişisel sorun, medeniyet olarak ulaştığımız bu büyük konfor alanının can sıkıntısından meydana geliyor olabilir mi?
Kafayı çalıştırmaya devam edelim,
1700’lerde, 1800’lerde ve hatta 1900’lerde yaşayan herhangi bir anne, zar zor yaşattığı bebeğini kucağına alıp, henüz tedavisi bulunmamış tüm ölümcül hastalıklarla mücadele edebildiyse, muhtemelen onu 18-20 yaşlarında kendi elleriyle askere verecekti, ve daha da kötüsü ne biliyor musunuz?
O çocuğun cepheden geri gelmesi neredeyse imkansızdı.
Böyle bir annenin ruhu, sağlığa ihtiyaç duymuyor muydu? Yoksa kendi kendine keşfettikleri tedavi yöntemleri vardı da, biz bugünlerde bu tedavi şartlarını mı unuttuk?
Ölümcül hastalıklar, çok düşük yaşam ömrü, çok yüksek bebek ölüm oranı, hiç bitmeyen savaşlar, kan davaları, zorunlu askerlik, üretimdeki verimsizlik.
Bunların hepsi, neredeyse 20. YY’a kadar insanlığın ortak sorunuydu.
O dönemlerde kimsenin ruh sağlığı mevzusunu konuştuğunu sanmıyorum.
Herkes “ölümün bu kadar yakın olduğu bir hayatta, fazladan bir gün daha yaşayabilmek” peşindeydi.
Yaşanan travmalar da hep içe atılır, üstü örtülürdü.
Strese bağlı ömür kısalması veya strese bağlı hastalıkların rekor düzeyde olduğu dönemlerdi o dönemler.
Şimdilerde, hümanizm dalgası, nispeten sağlanan dünya barışı, teknolojinin parabolik ilerlemesi, yaşam sürelerinin uzaması, ölümlerin azalması derken, elimizde “diğer sorunları düşünebilecek” oldukça fazla zaman ve “kafa rahatlığı” birikti.
İşte, ruh sağlığı dediğimiz mevzu da, medeniyetimiz tarafından son yüzyılda önemsenmeye başladı.
Yukarıda yazdıklarımı yüksek sesli bir “modernizm” eleştirisi gibi algılamayın. İnsanoğlu ulaştığı konfor oranında daha detaya inmeli hayatında.
Daha önceden kafa/vücut yorgunluğundan ilgilenemediğimiz konularla, eğer yaşam standardımız yükseliyorsa, ilgilenmeliyiz elbette.
Bu çok normaldir.
Zaten, insanın ruh sağlığıyla “artık” ilgilenebildiği zamanlarda da, bu konunun bir sürü farklı yolu keşfedilmiştir.
Dışavurumcu Yazma
İşte, dışavurumcu yazma, bu yollardan biri. Benim için en etkili olanı.
Çok uzun süredir yazıyorum, yazdıkça rahatlıyor, psikolojik olarak güçleniyorum, kendimi verimli hissediyor, özgüvenimi yükseltiyor, kafamdaki sorunları düzene sokuyorum.
Olası bir travmayı, henüz büyümeden tespit edip, onu yönetip, büyümesini engelliyor, onu küçültüyor ve yok ediyorum.
Yani, yazmak benim için terapötik bir etkinlik, bir nevi rahatlama yöntemi, sorunlarla mücadele yöntemi.
Pennebaker Deneyi
Psikolog James Pennebaker, 1980’lerde yaptığı araştırmalarda, “travmaya maruz kalıp bunu gizli tutan kişilerin daha fazla sağlık problemi yaşadığını” keşfediyor. Bunun çözümü olarak, dışavurumcu yazma denilen bir teknik geliştiriyor.
Buradaki fikir, travmayı saklamak yerine bunu dışavurmanın iyileştirici olabileceği fikri.
Pennebaker’in tarif ettiği yöntem şöyle:
Rahatsız edilmeyecek bir yer bul.
Bir kağıt kalem al ya da bilgisayar’da bir not defteri aç.
Kafaya taktığın o “travmayı”/“sorunu” bul, bulamadıysan endişelenme, serbest takıl.
20 dakika boyunca sürekli yaz.
Sürecin herhangi bir yerinde yazacak bir şey bulamazsan ve süreç tıkanırsa, yeni konu bulana kadar bunu yazdıklarını tekrarla.
Yazım kuralları ve dil bilgisi konusunda hiç endişelenme.
Yalnızca kendini, kendi iç dünyanı, kendi hayatını, kendi geçmişini yaz.
Yalnızca şu anda başa çıkabileceğin ve çözmek istediğin olay ve durumlarla ilerle.
20 dakika mutlaka tamamlanmalı.
Yazılan her konu, 20 dakika sonunda istenirse çöpe atılabilir, bağlayıcılığı yok.
Pennebaker bu deneyi 1985’te yapıyor. Katılımcılardan, 20 dakika boyunca aynı yukarıdaki şartlarda, hayatlarındaki duygusal çalkantıları yazmalarını istiyor. Yazılanların dağınık ve saçma olması, imla kurallarına uyulup uyulmaması sorun edilmiyor.
Deney, farklı deneklerle 2-3 hafta sürüyor.
Deney sonunda katılımcıların neredeyse tamamı daha az stresli, daha az sıkıntılı olduklarını belirtiyor.
Yarısından çoğunun daha iyi uyuduğu ve daha yüksek enerjiye sahip olduğu belirtiliyor. Hatta bir kısmının bağışıklık sistemlerinin bile iyileştiği kaydedilmiş.
Özet?
Özet şu, sürekli yazan kişilerin hayatı, yazmayan kişilere oranla daha düzenli, daha az sorunlu, daha derli toplu oluyor.
Bu “dışavurumcu yazma" işinin işe yaramasının sebebi, genelde bastırdığımız, konuşmadığımız, düşünmediğimiz, kaçtığımız duygularla yüzleşmemizi sağlaması.
Yaşadığımız kültür sürekli motive olmamızı, yukarıda hissetmemizi, iyi olduğumuzu göstermemizi istiyor, biz de böyle yaşıyoruz bu hayatı.
Sıkıntıları ise hep bastırıyoruz ve göstermek-konuşmak istemiyoruz.
Bizdeki zayıflığı görmek istemeyen kültür, bizi de baskılıyor ve biz bazen kendi zayıflıklarımızdan bile nefret eder hale geliyoruz.
İşte bu dışavurumcu yazma dediğimiz şey, bu hep gömdüğümüz, görmek istemediğimiz bu duygularla konuşabilmemizi ve onları anlayıp onlarla yüzleşmemizi sağlıyor.
Bizi iyileştiriyor.
Bunu mutlaka deneyin.
Biraz Film:
Snatch (2000)
Bu hafta Snatch izledim.
Bu filmi daha önce izlemiştim. Ancak efsanevi filmleri tekrar izlemenin hiçbir sakıncası yoktur.
Guy Ritchie’nin 2. filmi Snatch, 3 farklı hikayenin tek bir sahnede birleşmesiyle gelişen bir suç/komedi filmi.
İnanılmaz renkli karakterler, mükemmel bir İngiliz slang dili, yaratıcı çekimler ve tüm hikayelerin tek bir noktada birleşimi.
Film son anına kadar sizin hikayeden kopmanıza izin vermiyor, hikayeler nasıl ve nerede birleşecek diye merakla izliyorsunuz.
Filmle ilgili yaşadığım tek sıkıntı şu ki, filmin mükemmel argosu, layığıyla Türkçeye çevrilememiş.
Yine de, eşsiz bir deneyim.
İzlemediyseniz mutlaka izleyin.
IMDB notu 8.2
Benim notum 8.0
Filmin bir yerinde, Demir Diş Tony, arkadaşına şöyle diyor:
“You should never underestimate the predictability of stupidity.” / “Aptallığın öngörülebilirliğini asla küçümsememelisin".”
Biraz Kitap:
Sevgili Arsız Ölüm - Latife Tekin
Büyülü Gerçekçilik ekolünde Türk bir yazardan okuduğum belki de ilk kitap. Biraz zor başlasa da, yavaş yavaş romanın kahramanı Dirmit ile arkadaş olmaya başladığımı hissediyorum.
Haftaya bitiririm muhtemelen, şimdilik “mutlaka okuyun” klansmanında değil benim için. Haftaya bir güncelleme gelir.
Cinli kızdım, kül karınlı kuş oldum;
Çekildim Akçalı göğüne, kanadım açtım;
Geldim ince ota düştüm, iğneli yıldıza kaçtım.
Biraz Müzik:
Aşk Bankası - Necati ve Saykolar
2011 yılında, sazcı Necati Karadayı tarafından kurulmuş bir grup, Necati ve Saykolar, gün geçtikçe tarzları değişse de, ilk kurulduklarından itibaren her defasında ortalamanın çok üstü Türk Rock albümleri çıkartıyor.
Çok fazla genele yayılmada, aşırı fazla tanınmadan, kemik bir kitleyle ısrarla devam ediyorlar.
Ben ara ara, denk geldikçe severek dinliyorum albümlerini ve şarkılarını.
Geçenlerde fark ettim ki, yeni çıkacak albümlerinden bir single patlatmışlar.
Şarkının adı Aşk Bankası.
Ben olsam ismini farklı koyardım şarkının, ancak yine de müzikalite ve sözler olarak oldukça güzel bir şarkı.
Bir kulak verin derim. Beğenirseniz biraz grubu da keşfe çıkarsınız hem, iyi olur.
Biraz Ben:
Benimle ve Borsanın İzinden ile ilgili tüm linkleri tek bir sayfada topladım, sayfa oldukça verimli ve işlevsel oldu bence. Ziyaret etmek isteyen olursa, şuraya bırakıyorum, TIKLA!
Mentörlük hizmetini sizlere sunacağım sitenin altyapısı ve üstyapısı bitti, ödeme sistemini de kurduktan sonra, siteyi açıp, Mentörlük hizmetini sizlere sunmaya başlayacağım.
Sadece Trading üzerine mentörlük, birebir sınıfiçi veya online özel eğitimler ve grup mentörlükleri / grup eğitimleri olacak sitede.
Ücretsiz tanışma eğitimime katılan kişi sayısı 2.000’i geçti. Bu 2.000 kişinin arasında sen de var mısın? Yoksan, ücretsiz tanışma eğitimime şurayı tıklayarak dahil olabilirsin. Kaçırma!
Kripto ve FX piyasalarındaki gün içi Trading fırsatlarını sizlerle paylaştığımız Day Trading kanalımız BÜYÜYOR! Katılmak çok basit. Detaylar için şu tweeti okumanızı rica ederim, tıklayın
Twitter’da veya herhangi bir yerde hiç bahsetmediğim, sadece siteye doğrudan girenlerin bir duyuru ile gördüğü, Mart ayı boyunca aktif olan %20’lik bir indirim vardı yeni eğitim alanlara.
Bu indirimin son 2 günü. Mart bitince bu indirim de bitecek.
Eğer eğitimlerimden herhangi birini almaya niyetliysen ama henüz alamadıysan, bu indirim belki bir yol açar.
İndirim kodu: yuzde20
Aklımın Akışı bülteninin 46. sayısının sonuna geldik.
Tüm desteğin için teşekkürler. Eğer bu bülteni sevdiysen LIKE’lamayı ve aşağıdaki butona basarak yorum yazmayı unutma.
Aklımın Akışı’nın önceki 45 bültenini okumak istersen, şurayı ziyaret edebilirsin.
Eğer Trading ile profesyonel olarak ilgilenmek istiyorsan, Atölyemizi ziyaret edebilir, profesyonel eğitimlerime göz atabilirsin. Tıkla!
Borsanın İzinden BLOG’ta da onlarca yazı/ders/tecrübe paylaşımı ücretsiz bir şekilde seni bekliyor, ziyaret etmek için Tıkla!
Sosyal Medya hesaplarımı takip et: Borsanın İzinden / İbrahim Babadağı Instagram
YouTube kanalıma abone ol: Borsanın İzinden YouTube
Bunlar ve geri kalan tüm linkler, derli toplu şekilde şurada, TIKLA!
Haftaya görüşmek üzere.
Başkan, hiç adetim değildir daha iyi okuma deneyimi olsun diye uygulamayı bile indirdim :)
Daha okumasan kalp attım, ellerine sağlık.
İnsan yazarak iyileşir, okudukça güzelleşir..
Kalemine sağlık abi çok güzel ve değer katan bir yazı daha olmuş,teşekkürler.Yazı yazmayla ilgili Ozan ÇELEBİ şiiri de gayet iyi okumanızı tavsiye ederim bir parça ekliyorum müsadenizle..
"Yazmakla başladı anlamak
İç çekip rahatlamak
Dünyayı daha iyi sorgulamak
Sonra içindekileri daha iyi haykırmak" diye devam eden hoş bir şiir..