AA45 | Marifetlerin Marifeti: Kendini Tanımak
Duvarlarımızı tanımak, gerekirse yıkmak, gerekirse sağlamlaştırmak üzerine bir sohbet.
Biraz Sohbet:
Kültürel miraslar o kadar güçlüdür ki, bir kişinin kalıtımsal olarak nesilden nesile aktarılan bu miraslardan özgürlüğe kavuşması insan üstü bir çaba gerektirir.
Biz ailemizden, ailemiz mahalleden, mahalle toplumdan öğrenir. Hayata ilk adımımızı ailemizde atarız, ilk hareketler babalarımızdan, annelerimizden miras kalır, kabul ettiğimiz ahlaki değerler ve inanışlar bize yaşanmışlıklarla aktarılır.
Bu kökler öyle derinlere salınmış ve öyle uzun ömürlüdür ki, “atalarımdan ayrıştım” denilen her an, bir başka yerden bir başka “miras” fırlayıverir.
Kendini tanımak istediğinde hep bu “kültürel mirasların” duvarlarıyla karşılaşırsın. Din, ahlak, toplumsal kurallar, mahallenin kabul edilmiş davranışları, aile kuralları. Bunların hepsi duvarlardır.
Duvar derken, hepsi zararlı duvarlar olmak zorunda değil, bazı duvarlar da, sizi “dışarıdan” çok iyi koruyabildiği için, yararlı duvarlardır.
Ancak bu fark ancak hangi duvarın yararlı, hani duvarın zararlı olduğunu bilecek aydınlanmaya erişenler için mevcuttur.
Nietzsche’nin üstün insan diye tanımladığı insan, işte bu duvarları inceleyip, yıkılması gerekenleri yıkıp, durması gerekenleri sağlamlaştıran insandır.
Bize kültürel miras ile geçen ahlakı, değer yargılarını, önkabulleri, tabuları kabul edip onlarla birlikte yaşamaya mahkum değiliz.
Yıllar yılı hiç sorgulamadan kabul ettiğin her değeri, her kuralı, her tabuyu, her konuyu sorgulayabilir, silebilir, değiştirebilir, yenileyebilirsin. Hepimiz kendi ahlak sistemimizi yaratabilir, kendi değerlerimizi kurabiliriz.
Mesela, “yaşlılara yardım etmek” bir toplumsal değer olarak gözüküyor. Ancak her yaşlıya yardım etmek gerekli mi? Senin kötülüğünü isteyen bir yaşlıya yardım etmek zorunda mısın? O yaşlı, eğer sana veya ait olduğun topluluğa düşmansa, ona ettiğin yardım onu daha cüretli bir hale getirmez mi?
Normalde bu sorgulamalar, eğer duvarların büyükse, seni kötü hissettirebilir. “Yaşlı yaşlıdır ve yardım edilmeye muhtaçtır, biz de vicdanları olan insanlarız ve yardım etmekle yükümlüyüz, çünkü ailemizden ve toplulumumuzdan böyle gördük” deyip, kestirip atabilirsin.
Ancak kişinin özgürlüğü, bu tabu mevzuları kestirip atmadığında, bilakis, oturup sorguladığında oluşuyor.
Üstün insan, bu sorgulamaları, ne kadar tabu olursa olsun, yapabilen insandır.
Tekrar etmekte yarar var, tabular için yapılan her sorgulama, o tabunun duvarını yıkmak zorunda değil, belki o duvara hak vereceksin ve bir tuğla da sen koyacaksın. Ancak bu tuğlayı koyanın SEN olması gerekir, kalıtsal olarak, kültürel mirasla sana aktarılmış ve sorgusuz sualsiz kabul eden kişi olman seni özgürleştirmiyor.
İşte,
İnce şeylerin en incesi, marifetlerin marifeti, belki de hayatın özü bu, yani kişinin kendini tanıması, değer yargılarını sorgulaması ve gerekiyorsa yeniden tasarlaması, bunların dahlinde kendine özgü yeni bir hayat inşa etmesi.
Ama topluma karışır karışmaz, hatta doğup aileye karışır karışmaz, idrak akla damladığında, tam da bizden istenen maskeleri takmaya başlıyoruz. Her yeni aşamada, yeni maskeler ediniyoruz, ihtiyacımız olduğunda maske dolabımızdan çıkartıp takıyoruz. Buna zorunluyuz. Çünkü toplum dediğin şey bir nevi “ortalama alma aracı”.
Yani senin diğerleriyle ortalamanı alıp, ona yönelik bir maske tasarlıyor sana.
Toplum uçlarını törpülüyor, seni sen yapan şeylerden geçici bir süre de olsa feragat etmeni istiyor, toplum içerisinde bağırarak şarkı söylemeni istemiyor mesela, asansörde burun karıştırmanı istemiyor, kendi kendine konuşmanı hoş karşılamıyor.
Yani toplumda sen sen olmuyorsun, hani o kapalı kapılar ardında yalnız kaldığında davrandığın gibi davranamıyorsun.
Peki sen, seni kimse izlemediğinde, maske takmak zorunda kalmadığında aslında kimsin? Sen diğerlerinin duvarlarını kabul etmediğinde aslında kimsin? Sen kendi değerlerini inşa ettiğinde aslında kimsin?
Marifetlerin marifeti bir insanın kendini tanımasıdır, en büyük bilgelik insanın diğerleriyle ilgili düşünceleri değil, kendileriyle ilgili düşünceleridir, en aydın kişi tüm değerleri sorgulayıp, işe yaramayanları ayıran, işe yarayanlarla yeni hayatlar kurabilendir, çünkü bu hayat başkalarının hayatı değil direkt olarak o kişinin kendi hayatı olacaktır.
Bu hayatı yaşamaya başlasan iyi edersin.
Biraz Film:
Le Trou (Delik) (1960)
Bu hafta bu filmi izledim.
1960’da siyah beyaz çekilen bir Fransız filmi, Le Trou, yani Delik. Hapishane kaçış filmlerinin en eskilerinden biri olsa gerek. Çoğu ilk rolleri olan oyuncularla, neredeyse tek bir hapishane odasında çekilmiş bir film.
Hapishaneden kaçmayı kafalarına koymuş 4 kişinin hücresine 5. bir kişi gelir ve mevzular gelişir.
Bize de, hücredeki 6. kişi olarak ekran başında bu macerayı izlemek düşer.
IMDB notu 8.5
Benim notum 7.6
Spoiler vermeden mevzuyu kapatayım: öneririm.
Biraz Kitap:
Fareler ve İnsanlar - John Steinbeck
Bu hafta bu kitabı bitirdim.
Hikaye 1929 civarlarında, Amerika’daki büyük buhran zamanlarında, iş aramak için çiftlik çiftlik gezen iki arkadaşın başından geçiyor.
Hayalleri bir gün kendi çiftliklerini almak ve kimseye bağlı kalmadan kendi hesaplarına yaşamak ve özgürleşmek.
Ancak hayal ile gerçek arasındaki mesafe normalden biraz daha çetin.
Kitapta en sevdiğim cümlelerden biri, zenci çiftlik seyisi Crooks’un, Lennie’ye, zenci olduğu için dışlanıp yalnız başına yaşamak zorunda kalması hakkında kurduğu şu cümle oldu:
Seni korkutmak istemiyorum, dostun George dönecek tabi ki, ben burada kendimden bahsediyorum. Burada birinin yalnız başına, geceleyin oturup kitap okuduğunu veya düşündüğünü bir göz önüne getir. Bazen arpacı kumrusu gibi düşünür, ama düşündüğü doğru mudur, değil midir, söyleyecek bir can bulanmaz yanında. Bir şey görecek olsa, gerçek mi, değil mi, bilemez. Yanında oturan birine dönüp, sen de görüyor musun bunu, diye soramaz. Hiçbir şeyden emin olamaz. Bir ölçü yoktur elinde. Burada neler gördüm ben, sarhoş da değildim ama uykuda mıydım, değil miydim bilmiyorum. Yanımda biri olsaydı, rüyanda görmüşsün sen onu derdi, ben de artık düşünmezdim. Ama şimdi bilemiyorum.
Biraz Müzik:
Affettim Herkesi - Sena Şener
Sena Şener’i neredeyse en başından beri takip etmeye çalışıyorum. Kendisinin Türkçe pop-rock müziği için çok önemli bir değer olduğunu düşünüyorum.
Sesi zaten mükemmel, üstüne harika bestelenmiş melodiler, harika yazılmış şarkı sözleri de eklenince, çok çok değerli eserler ortaya çıkıyor.
Yeni şarkısı Affettim Herkesi çok yeni çıktı, dinler dinlemez sevdim. Aslında bu tarz kasvetli şarkılardan hazzetmem, ancak Sena Şener söyleyince seviverdim.
Buyrun, bir de siz dinleyin.
Biraz Ben:
Geçen hafta Aklımın Akışı’nı sizlerle buluşturamadım çünkü 4 günlük bir kar tatili için Kars’a gittim. Kars tatilimin detaylarını şu tweette yazdım, aşağıya da tatilden bir resim bırakıyorum, bir maşallahınızı alırım :)
Borsanın İzinden ekibini büyütüyoruz, daha önce Sosyal Medya için aramıza kattığımız arkadaşımızı başka yeteneklerinden dolayı şirket içi başka alanlara yönlendirdik, dolayısıyla Sosyal Medya sandalyemiz boş kaldı, o sandalyeye oturmak veya oturmasına vesile olmak isteyenler için iş ilanımız şurada, tıklayın: https://www.linkedin.com/jobs/view/3862278279
Day Trading kanalımızı kurup, bu kanalda Forex ve Kripto piyasasındaki gün içi işlem fırsatlarını paylaşmaya başladık. Detaylar için şu tweeti okumanızı rica ederim, tıklayın.
Aklımın Akışı bülteninin 45. sayısının sonuna geldik.
Tüm desteğin için teşekkürler. Eğer bu bülteni sevdiysen LIKE’lamayı ve aşağıdaki butona basarak yorum yazmayı unutma.
Aklımın Akışı’nın önceki 44 bültenini okumak istersen, şurayı ziyaret edebilirsin.
Eğer Trading ile profesyonel olarak ilgilenmek istiyorsan, Atölyemizi ziyaret edebilir, profesyonel eğitimlerime göz atabilirsin. Tıkla!
Borsanın İzinden BLOG’ta da onlarca yazı/ders/tecrübe paylaşımı ücretsiz bir şekilde seni bekliyor, ziyaret etmek için Tıkla!
Sosyal Medya hesaplarımı takip et: Borsanın İzinden / İbrahim Babadağı Instagram
YouTube kanalıma abone ol: Borsanın İzinden YouTube
Bunlar ve geri kalan tüm linkler, derli toplu şekilde şurada, TIKLA!
Haftaya görüşmek üzere.
Güzel abim selam ,
Burada uzun uzadıya yazarsam , sana haksızlık etmiş olurum. Kelimeler inan yetmez. Marifet fışkıran biriyle bu kadar yakın temas kurmak , takip etmek paha biçilemez.
Seni tanımak büyük keyif. Hep yazman dileğimle 🙏🏿🙋🏿♂️🧿💛
Kalemine sağlık abi mükemmel bir yazı olmuş, malesef tabularla ve duvarlarla dolu bir hayat yaşıyoruz hatta kiminde bu duvarlar o kadar kalındır ki tabuları onu o kadar çepeçevre sarmıştır ki yalnız kaldığında kendine dahi samimi olamayıp taklidi hayatına devam edebiliyor ve bir ömür böyle gelip geçiyor önemli olan bunun farkında olabilmek ve pes etmeden çabalamak bu farkındalığımıza katkı yaptığın için ayrıca teşekkür ederim cumartesiler seninle daha güzel..