AA36 | Aslında Neden Erteliyoruz?
Ertelemenin maliyeti, yaşayabileceğiniz daha iyi bir hayattır.
Yetişkinlerin %20’si, Öğrencilerin %50’si neredeyse “kronik” olarak bir şeyleri erteliyor. İşi, gücü, ödevi, projeyi, toplantıyı, okumayı, yazmayı, izlemeyi. Aklınıza ne gelirse, “kronik ertelenmenin” kurbanı oluyor.
Bir şeyleri uğruna en çok ertelediğimiz şey ise, evet, muhtemelen doğru tahmin ettiniz, sosyal medya.
O elimizdeki telefon dediğimiz ufak kutu, neredeyse her 3 işin 1’ini ertelememize sebep oluyor.
Biraz şuraya bakayım, biraz buraya bakayım, biraz Instagram, biraz X, biraz Tiktok derken, yapılacak işleri yapamaz hale geliyoruz.
Buraya kadar sürpriz bir şey yok, bunu az çok hepimiz biliyoruz.
Sürpriz olan kısım, bu erteleme hastalığının kişiye, ülkeye, dünyaya etkisi.
Amerikada yapılan bir araştırmaya göre, ortalama bir çalışanın, bu kronik erteleme hastalığı yüzünden ülkeye maliyeti yıllık 10.000$ civarı.
Amerika’da 2023 istatistiklerine göre 133 milyona yakın çalışan olduğuna göre, bu “erteleme maliyetinin” ederini varın siz hesaplayın.
Öte yandan, bu erteleme hastalığının ülkeye, ekonomiye vesaire katkısını bırakalım, biraz kendimize bakalım.
Yukarıdaki alıntıyı muhtemelen biliyorsunuz. Kabaca diyor ki:
Ertelemenin maliyeti, yaşayabileceğiniz daha iyi bir hayattır.
Ertelemeyle öteye attığınız her sorumluluk, gerçekleştirilseydi, daha iyi bir hayata kurduğunuz köprüydü diyor aslında.
Ne kadar doğru değil mi?
Evet,yine fark ettiniz, 3 haftadır Aklımın Akışını sizlere göndermiyorum :)
Bazı kemik takipçilerim sağ olsun, “hocam, hayırdır?” dürtmeleriyle hem beni sevindiriyorlar (çünkü Aklımın Akışı’nın böyle talep görmesi beni mutlu ediyor), hem de beni suçlu hissettiriyorlar (çünkü Aklımın Akışı’nın devamı için gerekli eforu gösterememek beni üzüyor).
Ama bü dürtmeler olmasa, belki de iyiden iyiye erteleceğim Aklımın Akışı’nı.
Halbuki bu “erteleme” çağında, “süreklilik” çok büyük bir başarı ve haliyle çok büyük bir öztatmin.
Yani, bu “erteleme hastalığına” kapılmamak lazım.
Ama,
O kadar çok dikkat dağıtan, odaklanma problemi yaşatan öğe var ki hayatımızda, bir şekilde onlara düşüyor insan ve asıl yapması gerekeni yapmıyor.
Peki nedir bu erteleme hastalığının arkasındaki psikoloji?
Aslında neden erteliyoruz?
Bunun çok basit bir cevabı var, insan “kısa vadeli zorluklardan” kaçabilmek için, “uzun vadeli stresleri” kabul ediyor.
Benim örnekten gidelim,
Nedir “kısa vadeli zorluk?”
Aklımın Akışının yeni sayısı için bilgisayar başına oturup, şöyle kaliteli ve odaklanılmış bir 2-3 saat verip, önce bir konu belirlemek, sonra o konuyu araştırmak ve sonrasında da yazıya dökmek.
Hepi topu 2-3 saatlik bir iş. Ancak hep zor geliyor.
Neden?
Çünkü yazılacak konu hazır değil, konuyu araştırmak, bulmak ve üzerine düşünmek gerekiyor. Bu kısa vadeli bir odaklanma eforu, hiçbir şeyle ilgilenilmeden sadece buna ayrılmış zaman demek.
Bunun yerine, “ya bu hafta da göndermeyivereyim, ne olacak?” rahatlığıyla, o “sorumluluktan” kaçmak istiyorsun.
Ha, kaçınca ne oluyor? kısa vadeli bir rahatlama oluyor ancak uzun vadede bu işi “sürdürememenin” vermiş olduğu rahatsızlık, tembellik hissi, sorumsuzluk duygusu daha kötü vuruyor insanı.
İşte, “kısa vadeli zorluklardan” kaçmak için yarattığım bir “uzun vadeli stres”
Son 2-3 haftadır, “artık Aklımın Akışına tekrar başlamam lazım” diye diye dolanıyorum ve yapamadıkça moralim de bozuluyor.
O yüzden, her ne olursa olsun oturup, her hafta sürekli bir şekilde, aksamadan bu rutin işi tamamlamak gerekiyor.
Bir şeyi “ertelemek” ufak bir konfor veriyor evet, ama bir şeyi “ertelemeden, her hafta üretmek” çok daha büyük bir özgüven kaynağı.
Umarım bu 3 haftalık ara, Aklımın Akışında sizle buluşmaya verdiğim son ara olur :)
Haftanın Şarkısı
Türkçe Sözlü Hafif Gotik Müziği.
Kulağa ilginç geliyor olsa gerek, ilk duyan için.
Övünç Dan, tek kişilik projesi Kana Kana’da, yaptığı müziği böyle tanımlıyor.
Bu tarz karanlık müzikleri oldum olası sevmişimdir. Aslında hayata hep olumlu bakan, güçlü duran, hiç pes etmeyen, düştüğünde hızlıca kalan biri olarak bu tarz karanlık müzikleri sevmem ters gibi gözükse de, her insanın içindeki Yin’in bir Yang’ı var.
Uzatmadan, bu şarkıyı sizlere bırakayım, belki seversiniz.
Sona erer bu tantana,
Adı hayatsa da, tadı berbat.
Duruyoruz biz yan yana,
Çöken sise inat.
Kana Kana - Tadı Berbat:
Size iyi bir haberim var,
Atölye’de 2024’ün Ocak ayında güzel bir hediye kampanyası başlattım. Ocak ayı boyunca Atölye’den alınan 2 eğitime 1 saat, 3 eğitime 1.5 saatlik Trading Koçluğu seansı hediye ediyorum.
Şimdiden yerinizi alın, program çok kalabalık olursa size sıra gelmeyebilir :)
Detaylar aşağıda:
Aklımın Akışı bülteninin 36. sayısının sonuna geldik.
Tüm desteğin için teşekkürler. Eğer bu bülteni sevdiysen LIKE’lamayı ve aşağıdaki butona basarak yorum yazmayı unutma.
Aklımın Akışı’nın önceki 35 bültenini okumak istersen, şurayı ziyaret edebilirsin.
Eğer Trading ile profesyonel olarak ilgilenmek istiyorsan, Atölyemizi ziyaret edebilir, profesyonel eğitimlerime göz atabilirsin. Tıkla!
Borsanın İzinden BLOG’ta da onlarca yazı/ders/tecrübe paylaşımı ücretsiz bir şekilde seni bekliyor, ziyaret etmek için Tıkla!
Twitter hesaplarımı takip et: Borsanın İzinden / Trading Motivasyonu / İbrahim Babadağı Instagram
YouTube kanalıma abone ol: Borsanın İzinden YouTube
Bunlar ve geri kalan tüm linkler, derli toplu şekilde şurada, TIKLA!
Haftaya görüşmek üzere.
Değerli İbrahim Bey
Ailece haftasonu etkinliklerimizden biri Aklımın Akışı Bültenini çocuklarla birlikte okuyup o hafta ki konu hakkında tartışmak araştırma yapmak ve yeni fikirler ortaya koymak. Binevi aile terapisi bizim için. Bu hafta ki konu ise mükemmel bir seçim olmuş. Kaleminize sağlık
Merhaba hocam ellerinize sağlık öncelikle.
Değindiğiniz iki nokta çok önemli
1-İnsan “kısa vadeli zorluklardan” kaçabilmek için, “uzun vadeli stresleri” kabul ediyor. (Galiba bir çok insanın hayatından bir kesit.)
2-Her insanın içinde yingin bir de yangı var. Siz de düşen ruh halinizi ayakta tutmayı başarıyorsunuz. Olumsuz durumlar karşısında karşı tezlere tutkal gibi yapisiyorsun başkan😊